Bir varmış, bir yokmuş. Şu dünyada iyiler de kötüler de çokmuş. Çok eski zamanlarda, çok güzel bir orman varmış. Bu ormanda çeşit çeşit hayvanlar yaşarmış. İlkbahar mevsimi geldiğinde, ormandaki ağaçlar çiçek açmış. Kışın yağan karlar erimiş, derelere karışmış. Dereler şırıl şırıl akmaya başlamış. Kırlar rengarenk çiçeklerle kaplanmış. İşte bu güzel ormanda bembeyaz tüylü bir keçi yaşıyormuş. Bu keçi hem yaramaz hem de çok inatçıymış. Kimsenin sözünü dinlemezmiş. Her zaman kendi bildiğini yaparmış.
Bir sabah ak keçi, her zamanki gibi hoplaya zıplaya kırlarda dolaşmaya başlamış. Yeşil ve taze otlardan yemiş. Ağaç yapraklarını kemirmiş. Ormanda geze geze çok uzaklara gitmiş. Derken bizimkinin yoluna bir dere çıkmış. Dere, içinden geçilmeyecek kadar derinmiş. Üstünde de yalnızca çok dar bir köprü bulunmaktaymış. Yaramaz keçi, gürül gürül akan derenin öte tarafındaki ağaçlara bakmış, '' Hmmm, şu ağaçlardaki yapraklar çok lezzetli görünüyor. Karşıya geçeyim de o yapraklardan yiyeyim.'' diye düşünmüş.
Köprüde dikkatlice yürümeye başlamış ki bir de ne görsün! Karşıdan başka bir keçi gelmiyor mu?
Bir anda sinirlenmiş. '' Bu ala keçi ne diye geri gitmiyor sanki? Benim geldiğimi görmüyor mu?'' diye kendi kendine konuşmuş. Köprüden iki keçinin aynı anda geçmesi imkansızmış. Ama bizim ak keçi inatçı olduğu için yürümeye devam etmiş. Köprünün tam ortasında ala keçiyle burun buruna gelmiş. Ona,
- Meee, meeee... Biraz geri git de geçeyim, demiş.
Ama ala keçi itiraz etmiş:
- Meeeee, niye ben geri gidecekmişim? Sen geri git, demiş.
Bunun üzerine iki keçi inatlaşmaya başlamışlar.
Ak keçi kaşlarını çatmış,
- Yolumdan çekil, diye bağırmış.
Ala keçi kızgın kızgın bakmış,
- Çekilmem, sen çekil, diye çıkışmış.
Ak keçi,
- Bana bak! Ben buradan bir adım bile geri adım atmam, önce ben geldim, demiş.
Ala keçi,
- Ben hiç kimseye yol vermem. Ben çok güçlü bir keçiyim. Sana bir vurursam görürsün, diyerek ak keçinin üzerine yürümüş.
Ak keçi bunun üzerine,
- Sen benim böyle küçük göründüğüme aldanma, ben senden daha güçlüyüm. Asıl ben sana vurursam, sen görürsün, demiş.
Ala keçi, durur mu? Sesini ondan daha fazla yükseltmiş.
- Geri git diyorum, diye bağırmış.
Ak keçi ile ala keçi, işte böyle kavga etmişler. İkisi de geri gidip birbirlerine yol vermemişler. Daracık köprünün üstünde boynuzlarını tokuşturmaya başlamışlar.
İki inatçı keçi, birbirlerine hiç acımadan vurmuşlar. Birbirlerini itmişler. Böyle itişip dururken, ikisi birden '' Hooop'' diye köprüden kaymışlar, '' Cuuup'' diye suya düşmüşler.
Derenin gürül gürül akan sularında neredeyse boğulacaklarmış. Canlarını zor kurtarmışlar. O günden sonra bir daha inatçılık yapmışlar mıdır acaba? Siz ne dersiniz?
SORULAR
1. İki inatçı keçi nerede karşılaşmışlar?
a Köprüde
b Derenin içinde
c Ormanda
2. ''İnat'' kelimesi aşağıdakilerden hangisiyle aynı anlamda değildir?
a Karşı gelmek
b Ayak diremek
c Söz dinlemek
3. Keçiler neden birlikte köprüden geçemiyorlar?
a Köprü dar
b Köprü uzun
c Köprü odundan olduğu için
4. Keçiler ne yapsalardı suya düşmezlerdi?
a Dereden geçmeye çalışsalardı
b Yol verselerdi
c Birbirlerini itselerdi
5. İki inatçı keçi ne yaparken suya düşüyorlar?
a Boynuzlarını tokuştururken
b Bağırırken
c Konuşurken
0 Yorumlar