Bülbül İle İmparator Masalı Oku-Hikayeler
Bir zamanlar, Çin’de bir imparator vardı. Sarayı dünyanın en muhteşem saraylarından biriydi. Sarayın bahçesinde yüzlerce güzel çiçek vardı. Dünyanın en harika çiçekleri gümüş zillerle bağlıydı. Bu ziller yoldan geçenlerin ilgisini çiçeklerden uzak tutmak için çın çın ötüyorlardı. Bahçe çok genişti ve ilerisinde büyük ağaçlarla dolu bir orman vardı. Orada bir bülbül yaşardı. Bülbül o kadar güzel öterdi ki fakir balıkçı bile durup onu dilerdi. Dünyanın her yerinden turistler imparatorun şehrine vardılar.
Bülbülün şanını duymuşlardı. Kıymetli alimler kasaba, saray, bahçe ve bülbül üzerine pek çok kitap yazdılar. Kitaplar dünyanın her yerini dolaştı. İmparator bu kitapları okudu. Şehir, saray ve bahçe için yazılan muhteşem şeylerden çok hoşlandı. ‘‘Fakat bülbül hepsinden iyiydi!’’ yazısını görünce ‘‘Bu ne ola ki?’’ diye düşündü, ‘‘Ben bunu hiç duymadım!’’ Derhal vezirini çağırdı ve hemen ona bülbülün getirilmesini emretti. Vezir, koridorlarda bir aşağı bir yukarı koştu. Saray ahalisi de onunla koşuşturuyordu.
Mutfaktaki küçük bir kız: – Ben bülbülü tanıyorum! Onun nasıl şarkı söylediğini biliyorum! Buradan aldığım atıkları hasta anneme götürüyorum. Eve dönerken yorulup ormanda dinleniyorum. Orada bülbülün şarkı söylediğini duyuyorum. Gözyaşlarımı tutamıyorum. Sanki annem öpüyormuş gibi geliyor, dedi.
Vezir küçük kıza: – Eğer bizi bülbüle götürürsen, seni bu gece saraya davet edeceğim, dedi.
Hep birlikte ormana, bülbülün sürekli şarkı söylediği yere gittiler. Saray halkının yarısı da onlarla gelmişti. Yolda giderken bir ineğin sesini duydular ve saray ahalisi, ‘‘Onu bulduk!’’ dediler.
İnsanlar: – Ne harika! Eminiz, biz onu daha önce duyduk, dedi insanlar.
Küçük kız: – Hayır! Bu bir ineğin böğürmesi, bizim daha gidilecek çok yolumuz var, dedi.
Daha sonra bataklıkta vıraklayan bir kurbağa sesi duydular.
Şişman adam: – Harika! Dedi. Bunlar kurbağalar. Ama kısa zaman sonra onu duyacağız. Sonra bülbül ötmeye başladı.
Kız: – İşte o! Dedi.
Vezir: – Bu mümkün mü? Hiç böyle olduğunu düşünmemiştim. Ne kadar sıradan görünüyor. Etrafında bu kadar seçkin insan görünce tüylerini dökmüş olmalı.
Küçük kız: – Küçük bülbül! İmparatorumuz, kendisi için şarkı söylemeni istiyor! Dedi.
Bülbül: – Memnuniyetle, dedi.
Sonra, mükemmel bir şekilde şarkı söyledi ve herkes büyük bir keyif aldı.
Vezir: – Camdan zil gibi sesi var. Küçük gırtlağı nasılda işliyor. Harikulade! Biz onu daha önce hiç duymamıştık! Sarayda çok başarılı olacak, dedi.
Bülbül: – Bir defa da imparator için söyleyebilir miyim? Diye sordu.
Vezir: – Benim kıymetli küçük bülbülüm! Seni bu gece saraya davet etmekten şeref duyarım. İmparator senin etkileyici şarkılarını duyunca mest olacak, diye cevapladı.
Sarayda her şey muhteşem bir şekilde hazırlanmıştı. Bütün saray ahalisi oradaydı. Bülbül o kadar harika şarkı söyledi ki imparatorun gözyaşları yanaklarından süzüldü. Bülbülün şarkısı doğrudan kalplere hitap ediyordu. İmparator gerçekten de son derece mest olmuştu ve onun boynuna altın bir halka takmalarını söyledi. Bülbül ona teşekkür etti.
Bülbül: – Beni dinlerken imparatorun gözlerinden yaşların aktığını görmek benim için en büyük hediye, dedi.
Bülbül sarayda ki kafeste kalmak zorundaydı artık. Gündüz iki ve gece bir kez dışarı çıkma izni vardı. On iki adet hizmetçisi vardı ve ayaklarına ipek bir kordon bağlanmıştı ki bu onu uçarken çok rahatsız ediyordu. Bir gün imparator, üzerinde ‘‘Bülbül’’ yazılı bir paket aldı. Kutuda küçük bir mekanik oyuncak vardı. Gerçeğe benzeyen yapay bir bülbüldü bu. Gerçek bülbül gibi şarkı söyleyebiliyordu ve kuyruğunu yukarı aşağı hareket ettiriyordu.
Boyunda, ‘‘Japon imparatorunun bülbülü, Çin imparatorunun bülbülü ile karşılaştırılınca hiçbir şey…’’ yazan bir kolye vardı. ‘‘Bu muhteşem’’ dedi herkes. Bu süslü bülbülü getiren adam, ‘‘ İmparatorluk Bülbülünü İlk Getiren Kişi’’ unvanını aldı.
İmparator: – Şimdi, dedi imparator. Beraber şarkı söyleyebilirler. Onların düetini dinleyeceğiz!
Sonra iki bülbül birlikte şarkı söylediler, ama sesleri birbirine uymadı.
Müzik şefi: – Bu onun hatası değil. Uyum sağlamak uzun zaman alabilir, dedi.
Yapay kuş tek başına şarkı söylemek zorundaydı. Gerçek kuş kadar keyif verdi. Bakılacak kadar da güzeldi.
Bilezik ve kolyeler gibi göz kamaştırıyordu. Aynı şarkıyı otuz üç kere hiç durmadan, yorulmaksızın söyledi.
İmparator bu defa canlı kuşu dinlemek istedi, ancak o yerinde yoktu. Pencereden ormana doğru uçmuş olduğunu kimse fark etmemişti.
İmparator: – Ne yapacağız, diye sordu.
Saray halkı bülbülün nankör olduğunu söylüyordu.
Vezir: – Ancak en iyi kuş hala bizde, dediler.
Otuz dördüncü kez aynı parçayı dinlediler. Müzik şefi, kuşu övdü ve herkesi onun canlı kuştan daha iyi olduğuna ikna etti.
Çünkü yapay kuşun albenili tüyleri ve elmasları vardı.
Şef: – Efendim! Hakiki kuşun ne söyleyeceğini hiç bilmiyorduk, ama bu kuşun ne söyleyeceği hep biliniyor, dedi.
Ahali: – Onu açabilirsin, dedi.
Şef, oyuncak kuşu göstermek için izin aldı.
İmparator: – Onun şarkısını herkes dinlesin, diye emretti.
Herkes onu dinledi ve keyif aldı. Daha sonra yapay kuş, imparatorun yatağının yanındaki ipek minderlerin üzerine konuldu. Müzik şefi, yirmi beş cilt halinde kuşun tüm notlarını yazdı. Herkese şarkılar ulaştırıldı. Bir yıl içinde tüm şarkılar içinde tüm Çinliler, yapay kuşun şarkılarını söylüyordu. İmparatorda bazen o şarkıları mırıldanıyordu. Yapay kuş bir gece şarkı söylerken aniden çatırdadı. Bir şeyler olmuştu! Vırrrr!.. Tüm makaralar çarpıştı ve müzik sesi durdu. Sonra bir saatçi geldi. Epey bir laf kalabalığı ve muayeneden sonra, kuşu tamir etti, ama artık yenisi gibi olmasının imkansız olduğunu söyledi. Yapay kuş, sadece senede bir şarkı söyleyebilecekti.
Beş yıl kadar sonra halka üzüntülü bir haber ulaştı. Çinliler imparatorlarını her şeyleri olarak görürlerdi. Bir gün onun hasta olduğunu anladılar. Artık yaşaması zordu. Yeni imparator seçilmişti bile. İnsanlar geldiler ve veziri yaşlı imparatorun nasıl olduğunu sordular. İmparator iyice güçsüzleşti ve sararıp soldu. Yatağında yatıyordu. Herkes birer birer ona saygılarını sunmaya başladı. Salon ve koridorlara ayak sesleri duyulmasın diye halılar serildi. Hiçbir şey sessizliği bozamıyordu. İmparator bir şeyin gelip ona bu ölü sessizliğinin monotonluğundan kurtarmasını bekliyordu. Birisi ona şarkı söylemeliydi.
İmparator: – Müzik! Müzik! Küçük altın kuş, sana altın ve mücevherler verdim, sonra kendi ellerimle boynuna altın halkamı taktım. Hadi şarkı söyle! Söyle, diye haykırdı imparator geceleyin.
Ama bunu yapacak hiç kimse yoktu. Sadece sessizlik vardı! Birdenbire, canlı minik bülbül pencerede göründü ve en muhteşem şarkısını söylemeye başladı. Canlı bülbül şarkı söylemeye başladığında, imparatorun damarlarında tekrar kan akmaya başladı. Yeniden hayata dönüyordu.
İmparator: – Teşekkür ederim minik kuş! Seni tanıyorum. Seni krallığımdan kovmuştum, ama sen bana yeniden hayat verdin! Seni tekrar nasıl ödüllendirebilirim, diye sordu.
Bülbül: – Size ilk defa şarkı söylediğim zaman, gözyaşlarınızı tutamamıştınız. Bunu asla unutamam. Bu benim ödülümdü, diye cevap verdi.
Bülbül, şarkı söylerken imparator derin bir uykuya dalmıştı. Onun öldüğünü düşündükleri için henüz hiçbir hizmetçisi gelmemişti.
Ama bülbül dala kondu ve ona şarkı söyledi.
İmparator: – Daima benimle kalmalısın! Ne zaman istersen o zaman şarkı söylersin, yapay kuşu binlerce parçaya böleceğim!
Bülbül: – Böyle yapmayın! Oda sizinle kalsın, çünkü oda sizi eğlendiriyor.
Bülbül devam etti: – Yuvamı buraya yapamam, ama her gece gelip size şarkı söylerim. Ancak bunu diğerlerine söylememelisiniz. Bu ikimiz içinde daha iyi olur, diye devam etti bülbül ve ormana doğru uçup uzaklaştı.
İmparatorun oğlu ona bakmaya geldiği zaman, imparator ona dikti gözlerini ve yürek dolusu: – Günaydın, dedi.
Artık iyileşmişti.
0 Yorumlar