Kara Bulut ve Güneş Masalı Hikayesi Oku

Kara Bulut ve Güneş Masalı Hikayesi Oku

Kara Bulut ve Güneş Masalı Hikayesi Oku

Okyanusun azgın sularında, eski bir gemide, dört kötü kalpli korsan yaşardı. Bu dört korsandan en yaşlı olanın adı Tekgöz’dü. Yaşlı korsan, daha korkunç görünebilmek için tek gözünü sürekli kapatırdı. Yine bu dört korsandan kel ve orta yaşlı olanı, Tekgöz’e benzeyip onun kadar korkunç görünebilmek için, aynı taktiği kullanırdı. Korsanlar kendi aralarında ona hep Keltoş diye seslendiler.
Keltoş bu durumdan çok hoşlanmıyordu, ama elinden de bir şey gelmiyordu. Korsanlar birbirleriyle dalga geçmeyi seven kaba insanlardı. Bir başkasının ne düşüneceğini umursamaz ve kalp kırmaktan da çekinmezlerdi. Bu yüzden etraflarında hiç dostları kalmamıştı.
Diğer iki korsandan birinin çok fazla sakalı vardı. Bu sebeple ona Gürsakal derlerdi. Gürsakal kendini beğenmiş biriydi. Sürekli bağırarak konuşur, etrafındakileri rahatsız ederdi. Bu yüzden gemilerinin dışındaki insanlar ona yaklaşmaktan çekinirdi.
En sonuncu korsan ise içlerinde en genç olanıydı. Bir miktar saf, sakar ve biraz da toy olduğu için kendi aralarında ona Şapşal derlerdi. Şapşal aslında iyi kalpliydi. Fakat etrafında bu kadar kötü insan varken, üzüm üzüme baka baka kararır misali, onları kendine örnek almaya başlamıştı. Korsanların yaptığı her şey ona çok çekici geliyor, o da büyüyünce onlar gibi olmak istiyordu. O zamanlar bunun çok büyük bir hata olduğunun farkında değildi. Bu dört korsanın gemisinin adı da Kara Bulut’tu.
Aynı okyanusta, başka bir gemide çok iyi kalplı iki denizci daha yaşardı. Onların gemisinin adı Güneş’ti. Güneş, rengârenk, bakıldığın insanın içini açacak kadar özel ve temiz bir gemiydi. Korsan gemisine hiç benzemiyordu. Zaten sahipleri de kendilerine korsan demesini istemiyorlardı.
Bu iki denizci, sadece denizi ve balıkları çok sevdikleri için denizlere açılmaya karar vermişlerdi. Diğer korsanlar gibi hazine avına çıkmak yerine, denizi karış karış dolaşıp yeni yerler keşfetmeye çalışıyorlardı. Bu keşifler sırasında yeni insanlarla tanışıp yakınlık kuruyor, ihtiyacı olan kişilere yardım ediyorlardı. Hatta sadece insanların değil, hayvanların imdadına koşuyorlardı. Balıkçı ağına takılmış balıkları gizlice kurtarıyor, aç kuşları besliyorlardı. Herkes tarafından çok seviliyorlardı. Onlar bir yere girdikleri zaman insanlar ilgi ve heyecanla onları dinliyordu.
Bu iki denizci, bir keresinde kocaman bir balinayı bir grup köpek balığının saldırısından kurtarmıştı. Balina ne kadar büyük olursa olsun, tek başına o kadar çok köpek balığı ile uğraşabilmesi mümkün değildi. Bunu gören denizciler de köpek balıklarının dikkatini çekerek balinanın uzaklaşmasını sağlamışlardı. Evet, köpek balıkları gerçeği anladıklarında çok kızmışlardı, ama neyse ki bizim iki sevimli denizcinin Güneş gibi bir yardımcısı vardı! Güneş çok hızlı bir gemiydi. Dünya üzerindeki tüm denizlerde gezinen bütün gemilerden daha hızlı… Onun sayesinde, iki denizci, köpek balıklarının saldırısından kurtulmuştu.
Bu iki denizciden yaşlı olanına, herkes Kaptan Güleç derdi. Çünkü o ne olursa olsun, güler yüzünü eksik etmezdi. En zor koşullarda bile onu gülümserken görmek mümkündü. Genç Miço ise hep utandığı ve utandığında yanakları kıpkırmızı olduğu için Elma Yanak olarak çağrılırdı. Ona Elma Yanak olarak seslenildiğinde adından da utanırdı… Güleç ise bu duruma çok gülüyordu. Çünkü kendisi çok rahat bir insandı.
Korsan Tekgöz ise sürekli somurtur, ona buna bağırır ve kaşlarını çatardı. O çok hırslı bir korsandı ve en büyük isteği de Güneş’i ele geçirmekti. Fakat bu zamana kadar değil Güneş’i ele geçirmek, yakınına bile varamamıştı. Gemi o kadar hızlıydı ki onu gördüğü birkaç seferde de hemen ortadan kaybolmuştu. Hatta bir keresinde Tekgöz artık hayal görmeye başladığını bile düşünmüştü. Fakat gezip gördükleri sahil kasabalarında herkes ondan bahsediyordu. Hayal olamazdı! Tekgöz, gününün büyük bir kısmını Kara Bulut’un güvertesinde oturup, plan yaparak geçiriyordu.
Bugüne kadar ele geçirmediği hazine, isteyip de sahip olamadığı gemi olmamıştı. O yüzden Güneş’i de elde edeceğine inanıyordu. Senelerdir sırf bu yüzden kendi gemisi olan Kara Bulut’u biraz daha hızlandırmanın yollarını bulmaya çalışıyordu. Diğer korsanları sürekli çalıştırıp gemiyi güçlendirmelerini emrediyordu.
En sonunda amacına çok yaklaşmıştı. Artık Kara Bulut da dünyanın en hızlı gemilerinden biri olmaya adaydı. Fakat bir türlü Güneş’i bulamıyorlardı. Sanki deniz yarılmış, Güneş de içine girmişti! Sonra, bir gün güverte Gürsakal’ın çığlıkları yankılandı:
– İşte orada! Oradal!! Güneş orada! Diye bağırıyordu. Şapşal, şöyle dedi:
– Sonunda güneş mi çıktı! Yaşasın! Biraz bronzlaşayım bari. Gürsakal:
– Hayır, Şapşal! Güneş değil, Güneşşşş! diye bağırdı. Şapşal:
– Ee aynı şeyi söylüyorsun ama! Derken, Tekgöz olayı anladı:
– Nerede? Nerede Güneş? Diye güverteye koştu.
Güzel gemi Güneş karşısında âdeta bir yıldız gibi parlıyordu!
Tekgöz önce şaşkınlıktan konuşamadı, ama sonra:
– Topları hazırlayın. Bugün Güneş bizim olacak! Diye haykırdı…

Kara Bulut’un içindeki tüm korsanlar bir ağızdan şarkılar söylemeye başladı ve rotalarını güzel gemiye doğru çevirdi. Şapşal’ın kafası ise hâlâ karışıktı:
– Ben hiçbir şey anlamadım… Dedi. İşte o sırada Keltoş onu Güneş’in olduğu tarafa çevirdi:
– Şimdi anladın mı? Dedi. Tam o anda, Şapşal da diğer korsanların coşkusuna kapılıp şarkılar söylemeye başladı.
Olanlardan habersiz Kaptan Güleç ile Miço Elma Yanak, yanlarına yaklaşan korsan gemisinin yardıma ihtiyacı olabileceğini düşündü. Kaptan Güleç, gemiye yaklaşıp olan bitene bakmaya karar verdi. Bu sırada Tekgöz de ona hain bir plan kuruyordu.
O gelince bir dost gibi onu Kara Bulut’a alacak, sonra da kilitleyecekti. Bu planla birlikte gemiyi ele geçirmesi an meselesiydi, çünkü tıpkı tahmin ettiği gibi, Kaptan Güleç geminin yanına gelmişti bile.
Kaptan Güleç:
– Merhaba denizci dostlar! Yardıma ihtiyacınız olabileceğini düşündüm. Bu gemi ne kadar da yıpranmış. Yoksa bir arıza mı çıkardı? Diye sordu.
Tekgöz:
– Hm, evet, sanırım gemimizin motorunda bir sorun var. Eğer anlıyorsanız bakabilir misiniz? Dedi. O sırada Şapşal tam “Hayır, en son baktığımda motor gayet iyi durumdaydı.” diyecekti ki Gürsakal onu susturdu ve şöyle dedi:
– Haydi, sizi motorun yanına götüreyim, dedi.
Yardımsever Kaptan Güleç oyuna gelmişti. Motorun yanına indiklerinde Gürsakal kahkahalar atarak onu içeri kilitledi.
Kendi kendine; “Ne saf adam ama! Bu işin hiç bu kadar kolay olacağını düşünmemiştim” dedi. Daha sonra yukarı çıkıp kaptanı kilitlediğini herkese anlattı.
Bu sırada, utancından güverteye çıkamamış olan Elma Yanak meraklanmaya başlamıştı. Bir “Merhaba.” demekten hiçbir şey çıkmaz diye düşünerek tüm cesaretini topladı ve korsan gemisinin güvertesine yaklaştı. Önce kimse onu fark etmedi. Sonra o da el sallayarak kendini göstermeye çalıştı.
Her şeyin bittiğini, artık gemiyi ele geçirdiğini düşünmeye başlayan Tekgöz, bu küçük adamı görünce biraz daha sinirlendi. Ondan korkmuyordu, ama yine de herhangi bir sorun çıkmasını istemiyordu. Bu yüzden yanında bulunan Gürsakal’a:
– Çabuk şu kızarık yanaklı çocuğu götür şuradan! Asabımı bozuyor! Dedi. Gürsakal:
– Düş önüme küçük çocuk! Diye, Elma Yanak’a seslendi.
Elma Yanak, onların çok kaba insanlar olduklarını anlamıştı. Kaptan Güleç de ortalıkta görünmüyordu. Kesin ona bir şey yaptılar, diye düşündü ve koşmaya başladı. Genç olduğu için epey atikti. Gürsakal, bu yüzden diğer korsanları yanına çağırdı:
– Çabuk buraya gelin! Şu küçük çocuğu yakalayalım! Dedi.
Belki Elma Yanak küçük ve çekingen buldukları için ondan korkmuyorlardı, ama kendilerini bekleyen çok daha büyük bir sorun vardı. Hem de kocaman, yüzen ve sular fışkırtan bir sorun! Koca balina, dostlarının zor durumda olduğunu hissetmişti. Bu sebeple tıpkı onların daha önce kendisini kolladığı gibi o da dostlarını korumak için oradaydı!
Koca balinayı gören korsan tayfası, ne yapacağını şaşırdı. Etrafta koşuşturmaya başladılar. Şapşal bu sırada “Hepsi o motor dairesindeki kaptan yüzünden!” diyordu. Böylelikle Elma Yanak, Kaptan Güleç’in yerini öğrenmiş oldu. Korsanların panik hâllerini fırsat bilip Kara Bulut’un motor dairesine gitti ve Kaptan Güleç’in kapısını açıp onu kurtardı. Keltoş:



– Ben hiç korkmuyorum! Dedi.
Balinayı savurmaya çalıştı, ama koca balinanın püskürttüğü sular kafasından aşağı boşalınca daha da komik bir duruma düştü. Sanki az önce o şekilde söyleyen kendisi değilmiş gibi hızla Kara Bulut’un odalarından birine saklandı. Bu sırada Gürsakal, motoru çalıştırmıştı bile.
Yıllarca çabalayıp hızlandırdıkları Kara Bulut bir işe yaramıştı ve çok kısa bir süre içinde oradan uzaklaşmayı başardılar. Giderlerken Tekgöz resmen sinirden küplere binmişti. Her şeyi yarım anlayan Şapşal ise ilk defa bir şeyi tam olarak kavramıştı. Kötü olmak hiç de güzel bir şey değildi! İyi insanların ise yanlarında her zaman dostları oluyordu.
O gün Kaptan Güleç ve Elma Yanak iyiliklerinin karşılığını bulmuşlardı. Koca balina, dostlarını yalnız bırakmamıştı. Aynı zamanda Elma Yanak istediği zaman ne kadar cesur olabildiğini de görmüş oldu. Onlar böyle düşünürken Şapşal, korsanların yanında olmak istemediğini düşündü ve yüzerek güzel gemi Güneş’e yaklaştı. İki şefkatli ve iyi denizci onu yanlarına almaya karar verdi. Ne de olsa eğer insan, iyi biri olmak istiyorsa hiçbir zaman geç değildir!

Yorum Gönder

0 Yorumlar