Kibrit Kutusu Masalı Oku-Hikayeler
Bir zamanlar uzun yolları yürüyerek aşan bir asker varmış. Elinde kılıcı, sırtında çantası ile dolaşırmış. Eve dönüyormuş. Yolda yaşlı bir cadı ile karşılaşmış.
Cadı: – Merhaba asker, demiş. Eğer şu içi oyuk ağacın tepesine tırmanıp kendini o oyuktan içeri atarsan geniş bir koridorla karşılaşacaksın. Her birinin üzerinde köpeklerin oturduğu harika sandıklarla dolu üç oda var. Önlüğümü üzerine at ve kendin için para al. Bana orada bulduğun içi kibrit dolu kutuyu getir, demiş.
Asker tereddüt etmeden tırmanmış ve delikten içeri girmiş. Ağacın dibindeki geniş koridora geldiği zaman cadının söylediği gibi üç oda görmüş. Kocaman gözlü bir köpeğin olduğu birinci odaya girmiş, cadının önlüğünü üzerine atmış ve ceplerini bakır paralarla doldurmuş. İkinci odada da önlüğü atmış üzerine, bu sefer gümüş paralar bulmuş ve onları bakırların olduğu yere koymuş. Asker daha sonra üçüncü odaya girmiş. Gördüğü köpeğin gözleri hepsinden daha büyükmüş. Cadının önlüğünü üzerine atmış ve sandıkta altın paralar bulmuş. Cebindeki bütün gümüş paraları atmış ve onun yerine ceplerini ve çantasını altınlarla doldurmuş. Gerçekten zengin olmuş ve kibrit kutusunu da alıp çıkmış.
Asker: – Çek beni yukarı! Demiş.
Asker yukarı geldiği zaman cadı sormuş.
Cadı: – Kibrit kutusunu getirdin mi?
Asker: – Getirdim ama bu kutuyla ne yapacaksın? Diye sormuş.
Cadı: – Bu seni ilgilendirmez! Sen paranı aldın. Şimdi bana kutuyu ver! Demiş.
Askerin kılıcını çıkardığını duyunca cadı korkmuş ve kaybolmuş. Asker kısa sürede harika bir köye varmış. Kalacak iyi bir yer bulmuş. En iyi odayı hazırlatmış ve en sevdiği yemeği sipariş etmiş. Ertesi gün saygı uyandıracak yeni çizmeler ve iyi kıyafetlerle görünmüş. Artık soylu bir kral gibi gözüküyormuş.
İnsanlar ona kral ve güzel kızı prensesten bahsetmişler: – Prenses çok güzel ve etrafı duvar ve kulelerle çevrili bakır bir kalenin içinde yaşıyor. Kralın haricinde hiç kimse içeri girip çıkamıyor, demişler.
Asker bu kadar çok para ile neşe içinde yaşıyormuş. Fakat savurganlığından dolayı bir süre sonra parasız kalmış. Karanlık bir geceymiş. Tek bir mum alamayacak haldeyken kibrit kutusunu hatırlamış. Ondan bir kıvılcım çakmış ve kapı aniden patlamayla açılmış ve daha önce ağaçta görmüş olduğu kocaman gözlü köpek tam önünde durmuş.
Köpek: – Efendim ne emredersiniz? Demiş.
Asker kibrit kutusunun önemini anlamış.
Asker: – Bana para getir, çabuk! Demiş.
Köpek kaybolmuş ve ağzında bir cüzdan dolusu para ile geri dönmüş. Eğer bir kez ovarsa bakır sandığın üzerindeki köpek beliriyormuş, iki kez ovalayınca gümüş sandığın üzerindeki köpek beliriyormuş, üç kez ovarsa altın olanı koruyan köpek bitiveriyormuş yanında.
Bir gün asker kibrit kutusunu ovmuş ve köpeklerden birisi gelmiş.
Asker: – Prensesi bir an bile olsa görmek istiyorum, demiş.
Köpek hemen prensesle geri dönmüş. Yarı uykulu bir halde köpeğin sırtında yatıyormuş. Sabah olduğunda kral ve kraliçe çay içerken prenses geceleyin bir köpek ve askerle ilgili ilginç bir rüya gördüğünü söylemiş.
Kraliçe: – Bu kesinlikle hoş bir hikaye, demiş. Ertesi gece hizmetçilerden biri yatağın başında beklemiş. Köpek tam gece yarısında tekrar gelmiş ve prensesi almış. Bekleyen kadın yumuşak lastik ayakkabıları ile takip etmiş. Büyük bir evin içine doğru kaybolduklarını görmüş ve kapının üzerine tebeşirle çarpı işareti koymuş. Köpek askerin evinin kapısında büyük bir işaret görünce, bütün kapılara aynı işaretten koymuş. Kadın doğru evi bulamamış çünkü bütün kapılarda çarpı işareti varmış.
Ertesi sabah kral, kraliçe ve gözcü kadın, işaretli evi görmeye gelmişler ama bütün kapıların işaretli olduğunu görünce şaşırmışlar. Eve gelince kraliçe bir parça ipek almış ve onunla güzel bir torba yapmış. Torbanın içine yulaf taneleri koymuş ve prensesin boynuna asmış. Torbaya küçük delikler açmış, böylece prenses her nereye giderse bu taneler dökülecekmiş. Geceleyin köpek tekrar gelmiş ve prensesi almış ve kendisine aşık olan askerin yanına götürmüş. Asker bir prens olmak istiyormuş ki böylece prensesi alabilsin. Köpek, sarayın penceresinden askerin evine kadar dökülen taneleri fark etmemiş. Sabahleyin kral ve kraliçe kızlarının nerede olduğunu açıkça görmüşler. Askeri alıp hapse atmışlar. ‘‘Burası ne kadar karanlık ve sıkıcı.’’ diye düşünmüş asker. ‘‘Yarın cezalandırılacaksın’’ demişler. Duyduğu şey askerin hoşuna gitmemiş ama onu asıl rahatsız eden kibrit kutusunun evde kalmış olmasıymış.
Sabahleyin asker uyandığında küçük penceredeki demir parmaklıklardan insanların ne kadar telaş içinde olduklarını görmüş. Askerin cezalandırılmasını görmeyi sabırsızlıkla bekliyorlarmış. Bir süre sonra trampet sesleri duyulmuş ve askerlerin yürüdüğünü görmüş. İnsanlar askerlerin uygun adım geldiğini görünce aşağı yukarı koşuşmuşlar.
Pencerenin tam altında deri önlüklü ve deri ayakkabılı bir ayakkabıcı çırağı görünmüş. O kadar hoplayarak yürüyormuş ki ayakkabısının biri ayağından hooop diye uçmuş ve demir parmaklıklar arasından bakan askerin duvarının karşısına düşmüş.
Asker: – Hey! Ayakkabıcı çocuk. Eğer yaşadığım yere gidersen ve kibrit kutumu getirirsen sana dört altın veririm. Ama bu zamana kadar ki en hızlı, en iyi yürüyüşünü gerçekleştirmen lazım, demiş.
Ayakkabıcı çocuk aceleyle gitmiş ve kibrit kutusuyla dönmüş. Asker kutuyu eline alınca rahatlamış. Kasabanın dışında büyük bir mahkeme kurulmuş, her yerde askerler ve binlerce insan varmış. Kral ve kraliçe muhteşem bir tahtta yargıçların ve kurulun önünde oturuyorlarmış. Ceza zamanı yaklaştığında asker kral ve kraliçenin huzuruna getirilmiş. Cezalandırılmadan önce son bir isteği olup olmadığı sorulmuş. Asker de son kez bir kibritten çıkan ateşi görmek istediğini söylemiş. Kral ona izin vermiş. Asker kibrit kutusunu üç kez ovmuş ve üç köpek de gelmiş.
Asker: – Cezalandırılmamam için bana yardım edin, diye yalvarmış.
Köpekler yargıçların ve bütün kurulun üzerine atlamışlar. Kral, ’’Buna dayanamayacağım!’’ diye bağırmış ama köpekler onu susturmuş ve onları oradan uzaklaştırmış. Bu olaydan bütün askerler de korkmuş.
İnsanlar: – İyi asker, sen bizim kralımız ol ve bu güzel prensesle evlen, demişler.
Ondan sonra insanlar; askeri, kralın tahtına oturtmuş, üç köpek ‘‘Hurra’’ diye dans etmişler. Çocuklar ıslık çalmış, askerler silahla selama durmuşlar. Prenses bakır kalesinden çıkmış ve askerin kraliçesi olmuş ve bu onu çok mutlu etmiş. Düğün tam 8 gün sürmüş. Köpeklerde mutlu insanları seyredip sevinçle dans etmişler.
0 Yorumlar